Tuesday, October 7, 2008

Editörden - Sayı 6


doğudan okurlarına merhaba

Neoliberalizm başlığını taşıyan altıncı sayımızı tasarlarken aklımızdan ilk geçen, neoliberalizmin ideolojiler üzerindeki dönüştürücü etkisine bakmak ve bunun üzerinden hem neoliberalizmin, hem de hesaplaşmaya giren güç dengelerinin analizine ve eleştirisine bir katkıda bulunmak oldu. Neoliberalizm Türkiye’nin son 30 yılına damgasını vurmuş; bir proje olarak sadece ekonomik dengeler üzerinde değil, ülkenin siyasî hayatında sağcı, solcu, İslamcı, tüm akımlar üzerinde etkisini göstererek bu akımların güç dengelerinde yeni konumlar almalarına yol açmıştır. Bu sayımızın amacı da neoliberalizm projesinin siyaset ve ideolojiler üzerindeki sarsıcı etkisinin altını çizip sorgulamaktır. Türkiye’nin siyasi haritasının bütününde neoliberalizmin etkisini incelemenin özgün bir çaba olduğu kanısındayız. İlk olarak Ali Rıza Güngen yazısında, neoliberalizmin kurgu ve gerçek boyutlarındaki çelişkilerini ortaya sermektedir. Bu noktada neoliberalizmin özgürlük ve demokrasi gibi vaatlerinin ardındaki güç ve çıkar mücadelelerini, başka bir yönüyle de eşitsizliği artırışını deşifre etmek zorunlu görünüyor. Bu bağlamdaki ikinci yazımızda Onurcan Taştan, sosyal politikada yaşanan neoliberal dönüşümü işçi sınıfının kolektif kanallarının parçalanmasına ve sınıf dışı ilişki ağlarının gelişimine olanak sağlayan yoksulluk yardımlarının yükselişine işaret ederek somutlaştırıyor.

Peki neoliberalizmin Türkiye koşullarında özgün olarak ortaya çıkardığı tablo bize neler göstermektedir? Dergimizin özellikle vurgulamaya çalıştığı neoliberalizm ve ideolojiler üzerindeki dönüştürücü etkisi, hem Türkiye’deki düşünce yapılarının dışsal etkilere karşı aldığı konum, hem de Türkiye’deki bürokrasi ve siyaset arasındaki gerilimi farklı bir şekilde yeniden ifşa etmesi açısından önem taşımaktadır. Bu bağlamda Mustafa Kemal Bayırbağ, AKP’nin İslam ve neoliberal piyasayı uzlaştıran siyasetinin, yerel düzlemde kendisine sağladığı avantajları irdelemektedir. Mustafa Kemal Coşkun ise, AKP’nin sermaye birikimiyle paralel, nihai olarak uygulamaya konan neoliberal politikaların bir uygulayıcısı olduğunu ve AKP’nin de devletin sınıfsal özelliğinin en belirgin olduğu bir dönemi temsil ettiğini ifade etmektedir. Menderes Çınar ise konuyu Türkiye’deki bürokrasi ve siyaset arasındaki gerginlik üzerinden tartışarak, AKP’nin neoliberal politikalarının eski korporatist yapıyı sarsan nitelikler taşımasından dolayı ciddi çıkar kavgalarının ortaya çıktığını ve AKP’nin neoliberalizme rağmen mi, yoksa ondan dolayı mı iktidarda kaldığının iyi irdelenmesi gerektiğini ifade etmektedir. Sayımızda benzer içerikteki bir diğer yazı Cem Özatalay’ın kalemindendir. Özatalay, Türkiye’deki militokrasinin bir cazibe merkezi olarak korporatist Rus-Çin kapitalizmine doğru yönelimine ve ülke içindeki güç mücadelelerinin de siyasal iktisat bağlamındaki içeriğine vurgu yapmaktadır.

Mustafa Kemal Bayırbağ’ın AKP’nin İslam ve piyasa sentezine olan vurgusuna paralel olarak Onur Bakır Vakit gazetesi üzerinden muhafazakâr-popülist ve neoliberal saldırgan söylemin bir iktidar nesnesi olarak nasıl araçsallaştığını gözler önüne seriyor. Bu yazı aynı zamanda muhafazakâr çevrelerin iktidarda kalabilmek için neoliberal politikalar karşısındaki suskun tavırlarını göstererek bir yüzleşme çağrısında bulunuyor. İslamcılar için yapılan bu çağrının benzerini Aydın Çubukçu sol için dile getiriyor. Çubukçu yazısında Türkiye’de temel olarak solun Kemalizm’le geçişken bir ilişki yaşadığını, bunun da sol aleyhine sonuçlandığını ve bu nedenle de solun daha çok bir hayat tarzı savunusu yaparak işçi ve emekçi halk kitlelerinden koptuğunu ifade ediyor. Bu nedenledir ki neoliberal politikalar kimi zaman özgürlük üzerinden destek bulurken kimi zaman da ulusalcı reflekslerle muhalefet hedefi hâline geliyor. Sonuç olarak desteğin ve muhalefetin hiçbir türünde işçi ve emek kesimi adına bir karşıtlığa şahit olunamamaktadır.

Dosyamızın son bölümünde ise neoliberal politikaların kent, sendika ve Hollywood sineması gibi farklı alanlardaki dönüştürücü etkileri incelenmektedir. Anıl Mühürdaroğlu kentsel neoliberal politikaların yol açtığı kentsel yoksulluk ve sosyal dışlanma olgusunu; Yüksel Akkaya krizdeki sendikaların çıkış yolu bulma çabalarını okuyucuya aktarırken, Nihal Bengisu Karaca da ABD’nin işgal politikalarını eleştirir görünen bazı filmlerin aslında ABD’nin yine kendisini dolaylı olarak aklama çabalarından ibaret olduğunu ortaya koyuyor.

Bu sayımızda ayrıca Mehmet Bekaroğlu’nun gündem yazısıyla birlikte ikinci bir gündem yazısı Serkan Mercan tarafından sosyal güvenlik reformu üzerine kaleme alındı. Araştırma-Yorum bölümümüze İlhami Güler Türkiye’de Cumhuriyet sonrasında dinin algılanışı ve ilahiyat fakültelerinin misyonu üzerine çarpıcı bir yazıyla katkıda bulundu. Portre bölümümüzde ise Cem Somel bizlere Dünya Bankasından üç şahsiyeti, Atilla Karaosmanoğlu, Turgut Özal ve Kemal Derviş’i incelemeye tabi tuttu. Kültür-Sanat bölümümüzde Mert Tokur, Ken Loach’un It's a Free World filminin kritiğiyle yer alırken, Cem Konuralp, geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden Doğu’nun büyük yazarı Cengiz Aytmatov’u, Alaattin Oğuz da büyük Kürt dengbeji (ses sanatçısı) Mırade Kine’yi tanıttı. Kitabiyat bölümümüzde ise Okay Bensoy Norman Perry’nin Yeni Sağ’ını ve Nevra Kırbaşoğlu John Perkins’in Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları’nı tanıttılar.

Dergimizin bu sayısının neoliberalizmin dönüştürücü etkileri üzerine ufuk açıcı tartışmalara yol açması ve bazı soruların sorulmasına vesile olması en büyük dileğimizdir.

Bu sayı ile doğudan yayın hayatında birinci yılını doldurmaktadır. Başta dergimizin ilk altı sayısının basımı ve dağıtımı konusunda büyük katkısı olan Elips Yayınları olmak üzere okurlarımıza, yazarlarımıza, dergiyi destekleyen ve emeği geçen herkese teşekkür ederiz. Coğrafyamızda her zaman derin açmazlarla malul ve bir o kadar da üzerinden siyasi karşıtlıkların oluşageldiği kadın sorununu, toplumsal cinsiyet ve buna bağlı tahakküm ilişkilerini tartışmaya açacağımız 7. sayımızda buluşmak üzere…

No comments: