Tuesday, October 7, 2008

(KÜLTÜR-SANAT) Alaattin Oğuz- Mırade Kine ya da Yayların Çığlığı


Mırade Kine ya da bazı yerlerdeki farklı söylenişine göre Murado, 1943 yılında, Gercüş’e bağlı Altınoluk (Gera Cehfer) köyünde dünyaya gözlerini açtı. Mırade Kine. Kine ailesinden Murad. Ya da Kineler’in Murad’ı. Şu an Dargeçit’te (Kerboran) müzikle uğraşan ailelerden biridir Kine ailesi. Babası da bir kemençe[1] ustası, bir dengbej. Dengbej ses sanatçısı anlamına gelir Kürtçede. Hatta sese şeklini veren, ona can veren, onu eğip büken demektir. Dengbejlik Doğu halk ozanlığı olgusunun Kürt bölgelerinde yaygınlık bulmuş halidir ki Irak ve Suriye dışında Türkiye’de Mardin, Batman ve Siirt hattında yaygınlık gösterir. Dengbejler yani Kürtçe oyun havaları söyleyen, ağıtlar yakan bu sanatçılar köyden köye dolaşır, düğün derneklerde kemençe çalarak maharetlerini sergilerler. Bölgede bu dengbejlerin söylediklerine, çoğunlukla da ağıt ve uzun havalara stran denir. Kemençeyle (rebab) eşlik edilen bu stranlarda yerel hikâyeler anlatılır, kavgalardan aşklardan dem vurulur ve adeta bir yerel tarih kaydı geçilir.[2]

Mırade Kine’nin dengbejlik müessesesinde efsanevi bir konumu vardır. Mırade, 20’li yaşlarının başlarına kadar ailesinden uzaklaşmamış, babasının yaptığı köy gezilerinde ona eşlik etmiş, beraber ziyaret ettikleri köylerde stranlar söylemiştir. Sesinin güzelliği ve kemençe (rebab) çalmasındaki ustalığı doğrudan dikkatleri üzerine çekmiş ve kısa bir süre sonra kendi başına Van, Batman, Siirt ve Mardin’in köylerini dolaşıp sanatını icra etmeye başlamıştır genç yaşlarında. İlk olarak kendinden önceki ustaların bestelerini çalan Mırade, kısa süre içinde kendi bestelerini yapmaya başlamış ve 30’lu yaşlarından itibaren de başlı başına bir ekol olma yolunda emin adımlarla ilerlemiştir. 30-40 yaş arası kendisinin altın yıllarıdır ve üzücüdür ki 1984 yılında 41 yaşında kalp krizi neticesinde ölümü bir bakıma sanatının zirvesinde iken erken bir veda olarak kalpleri acıtmıştır. Ölümüne yakın yıllarda zirvede olması ve bir efsane olarak anılmasını bir arkadaşı şu sözlerle ifade etmekteydi: “Mırade, bizim oranın köylerinde bir şeyhten daha itibarlıydı. Bir köye cumhurbaşkanı gelseydi Mırade’nin gelişi kadar heyecan yaratamazdı”. Bu sözler abartı mı? Emin olun değildir. Ben en azından az çok hayranlarını görmüş/tanımış biri olarak bu ilgi ve heyecanın tanıklığını yapmışımdır. Bu gerçekliğin müzikal tarafının izahını yapabilecek durumda değilim belki; fakat bildiğim şey Mırade Kine’nin 30’lu yaşları boyunca kendi orijinal besteleri yoluyla öncelikle Mardin, Batman, Siirt ve Van hattında onu canlı dinleyenlerin duygularına tercüman olması, sonrasında ise elden ele dolaşan kopya kasetleri yoluyla da tüm Mezopotamya’da tanınıp bir efsaneye dönüşmesi gerçeğidir (Mırade’nin hiçbir stüdyo albümünün olmadığını, ortalıkta dolaşan kaset ve cd’lerinin canlı kayıtlardan ibaret olduğunu bildirmek isterim). Bu kayıtlarda Mırade sadece duygulara tercüman olan aşk ve gurbet şarkıları söylemekle kalmaz; aynı zamanda siyasi olaylara da şarkılarında yer vererek, bir nevi bölge tarihinin canlı taşıyıcısı olur. Ki bu nedenle bir şarkısı yüzünden kısa bir süre tevkif edilir

Mırade’nin, dışlanmış ve acılı bir coğrafyanın tüm insani taraflarını şarkılarında yansıtarak söylediği birçok stran (ağıt) dinleyicilerin kendisini sahiplenme düzeylerini yükseltir. İnsan topluluklarının yaşadıkları tecrübeler üzerinden edindikleri/biriktirdikleri duygusal özelliklerin en doğrudan yansımaları, kendini o topluluğun müzik ürünlerinde gösterir. Şevket Süreyya Aydemir “Suyu Arayan Adam” adlı kitabında, Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermeni gruplarıyla çıkan çatışmalar nedeniyle Erzurum’daki köylerini terk eden Türk bir karı koca gördüğünü söyler. Kadın kocasının yanında bir ağacın altına oturmuş, yurdundan koparılmış olmanın verdiği acıyla bir taraftan ağlıyor, bir taraftan da acıklı ve uzun bir ağıt yakıyormuş. Aydemir hayatında ilk defa böylesi bir şarkı söyleme tarzını işittiğinden hayretler içerisinde kalmış. Balkan kökenli ve İstanbul’da eğitim görmüş bir asker olarak Aydemir kendinin çok dışındaki bir kültüre karşı yaşadığı bu inanılmaz yabancılık halini çok güzel anlatır kitabında. Buradaki yabancılık aslında kasti bir uzak kalma halinden çok, empati kurabilme olanaklarının yokluğu ile ilgilidir. Mırade Kine’nin stranlarına/müziğine karşı dünyamızın olanaklarını düşündüğümüzde bir yabancılık hissi duymamızın, coğrafyamızdaki insanların kültürel ürünlerine karşı bir ilgisizlik ya da görmezden gelme hali dışında herhangi bir açıklaması olabilir mi acaba?

Mırade, bir kültürün taşıyıcılığını icra ettiği müziğiyle en güzel şekilde gerçekleştirdiği içindir ki, Kürt halkının yoğunlukta yaşadığı bölgelerde bir efsane haline gelmiştir. Ciwan Haco, en sevdiği Kürt sanatçılar arasında onu sayıp ayrıca birçok albümünde onun şarkılarına yer verirken, Şivan Perver de bir Mırade Kine şarkısı olan “Mala Mın”a bir albümünde yer vermiştir. Tarz olarak Mırade’den farklı olan bu sanatçıların dışında Mırade’nin asıl etkisi bölgedeki dengbejler arasındadır. Dengbejler Mırade’nin adeta doğaüstü güçlerin yardımıyla kemençe (rebap) çaldığını ve asla detone olmaması dolayısıyla kendilerinin hala en çok örnek aldıkları dengbej olduğunu ifade etmekteler. Üstelik 41 yaşında hayata gözlerini kapamasına rağmen gerek dengbejler, gerekse sıradan halk nezdinde, yani hem teknik hem de duygusal açıdan Mırade’nin ne raddede bir istisnailiği haiz olduğu açık bir gerçek olarak karşımızdadır. Sonuç olarak onu tanımak ve önemsemek, kendimizi tanımak ve kendimize yabancılaşmamızın önüne geçmektir. Çünkü Mırade Kine yanı başımızda ve hatta aramızda yaşamakta, çaldığı kemençesiyle ortak insani duyguları kendi dilinden seslendirmektedir.

Canlı kayıtlar Mozaik Müzik firması tarafından derlenip basılmıştır:
Mırade Kine: “Eliye Bezo”
Mırade Kine: “Ax Le Nure”
Mırade Kine: “Hawer Delal”
Mırade Kine: “Bişare Çeto Hame Göze”
Mırade Kine: “Ew Ji Jin E”
Mirade Kine: “Seyre U Eliye Mamed”
Mırade Kine: “Gewre”
Mırade Kine: “Seva Heci u Mir Mehmud”


[1] Dengbejlerin çaldıkları bu kemençeye Kürtler yine kemençe derken, Suriye gibi Arap bölgelerinde bu enstruman rebap diye isimlendirilir. Bu kemençenin Karadeniz’de çalınan kemençeden farkı, alt kısmının yuvarlak ve delikli, tellerinin akorlu ve sesinin daha bas olmasıdır.
[2] Mırade Kine’nin arkadaşı ve aynı zamanda albümlerini basan M. Emin Dağ’ın aktardığına göre kemençe çalıp köy köy dolaşan ve köy dışında kıl çadırlarda yaşayan dengbejlere aynı zamanda “mıtrıb” da denilmektedir. Bütün dengbejleri kapsamayan bu kullanım, sadece soyundan göçebe olanlar için kullanılmaktadır. Kökleri Pakistan’ın Karaçi şehrine dayandığı için bu insanlara aynı zamanda “kareçi” de denilir ve kullandıkları kemençe de yine Pakistan’a dayanır. Bu bilgiler bu insanların Roman kökleri hakkında bize ipucu vermektedir aynı zamanda. Yine M. Emin Dağ’ın anlattığına göre Mırade Kine’nin ailesinin “mıtrıb” bir kökeni yoktur.


doğudan, sayı 6 (Temmuz-Ağustos 2008)

No comments: