Tuesday, October 7, 2008

(TAM METİN) Cem Somel- Dünya Bankasından Teknik Yardım: Karaosmanoğlu, Özal, Derviş


İkinci Dünya Harbinden bu yana çevre ülkelerinde zaman zaman iktisadî buhranlar patlak vermektedir. Çevre ülkesinde bir iktisadî buhran orada düzeni sarsacak bir siyasî buhrana dönüşme tehlikesi gösterdiğinde, o ülkeden olup Dünya Bankasında çalışmış mutemet şahsiyetlerin durumu düzeltmekte rol oynadığı sık sık gözlenmiştir. Buna örnek olarak Türkiye’nin geçirdiği üç buhranda rejimi takviye etmekte amil olan, ikisi Dünya Bankasında görevde iken davet edilen, biri de geçmişte Dünya Bankasında çalışmış üç simayı, Turgut Özal’ı (1927-1993), Atilla Karaosmanoğlu’nu (1932-) ve Kemal Derviş’i (1949-) bir arada incelemek mümkündür.
Karaosmanoğlu Özal’dan genç olmasına rağmen kamu oyunda Özal’dan önce tanındı. Karaosmanoğlu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde ve İstanbul Üniversitesinde iktisat alanında lisans ve doktora öğrenimi gördü. 1960 ihtilâlinden sonra Devlet Planlama Teşkilatında iktisadî planlama daire başkanı olarak çalıştı. Planlamanın finansmanı ve başka ilke meseleleri üzerinde siyasetçilerle ihtilâfa düşerek 1962’de istifa eden planlamacılardan biri idi. Karaosmanoğlu 1965’te OECD’de çalıştıktan sonra 1966’da Dünya Bankasında görev aldı.
1960’tan sonra Türkiye’de işçi sınıfı haklarını çıkarlarını daha güçlü bir mücadele ile savunmaya başlamıştı. Üniversite öğrencileri içinde de sosyal adalet, kalkınma, millî bağımsızlık talep eden gruplar faal idi. Yükselen sınıf mücadelesi ortamında Türk Silahlı Kuvvetleri 12 Mart 1971’de Süleyman Demirel başkanlığındaki hükûmete asayiş sağlayacak güçlü hükûmet talep edip darbe yapmakla tehdit eden meşhur muhtırayı verdi. Demirel hükûmeti istifa etti. Cumhurbaşkanı Sunay Nihat Erim’i partiler üstü bir teknokratlar hükûmeti kurmakla görevlendirdi. Erim, Atilla Karaosmanoğlu’nu hükûmete davet etti. Hükûmet programını Karaosmanoğlu hazırladı.
Karaosmanoğlu’nun başbakan yardımcısı olarak görev aldığı Erim hükûmeti 1971 Mayısında 11 ilde sıkıyönetim ilân etti; ABD ile anlaşarak Haziranda haşhaş ekimini yasakladı; Temmuzda Ortak Pazara (şimdiki Avrupa Birliğine) geçiş sürecini başlatan Katma Protokolü meclisten geçirdi. O dönemde sanayi ürünleri ve hizmet fiyatlarını değiştirmek hükûmetin iznine tabi idi. Erim hükûmeti birçok malın fiyatına zam yapmak suretiyle sabit gelirlilerin satın alma gücünü azalttı. Bu hükûmet zamanında Anayasa Mahkemesi Türkiye İşçi Partisini kapattı; Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ile Ulaş Bardakçı idam hükmü giydi.
Karaosmanoğlu 1971 Aralık ayında hükûmetten istifa etti; Orta Doğu Teknik Üniversitesi müracaatını kabul etmeyince Dünya Bankasına döndü. Bankada Asya işlerinden sorumlu oldu ve başkan yardımcılığına kadar yükseldi. Hâlen emeklidir.

Dönüşümün Mimarları
Karaosmanoğlu’nun hükûmette görev yaptığı 1971 ile Özal’ın yüksek göreve geldiği 1979 arasındaki yedi fırtınalı yılda dünyada vuku bulan bazı önemli olayları hatırlamak, Özal dönemini anlamaya yardımcı olabilir. 1968’de birçok ülkede işçiler ve öğrenciler ayaklandı. Türkiye’de işçiler 15-16 Haziran 1970’te kitlesel grev ve nümayiş yaptı. 1973’te Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı (OPEC) petrole aniden büyük bir fiyat zammı yaptı. 1974’te Yom Kippur Harbinde Mısır ile Suriye İsrail’i Sina’dan çıkardı. Türkiye 1974’te Kıbrıs’a askerî müdahale yaptı, ABD silâh ambargosu uygulayınca topraklarındaki Amerikan üslerini kapattı. Vietnam halkı 1975’te ABD ordularını ricata mecbur ederek ülkeyi birleştirdi. İran’da 1979’da halk ayaklanarak işbirlikçi Şah rejimini yıkıp ideolojik olarak Batı’ya karşı duran bir İslâm Cumhuriyeti kurdu. İran’da devrim çalkantısının petrol ihracatını etkilemesi ve başka sebeplerle 1979’da ikinci petrol fiyat artışı oldu.
Ancak Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin tedricen siyasî ve sosyal çözülme süreci, ilaveten Çin’de kapitalizme yönelme siyaseti dünya emekçilerini önemli bir manevî dayanaktan mahrum ederek eşitlikçi toplum idealine güveni sarsmaya başladı. Kapitalizmin merkez ülkelerinde burjuva sınıfları sosyal devlette cisimleşen emekçi haklarını gasp etmeye yönelik topyekûn bir mücadele başlattı. Çevre ülkelerinin burjuvaları da merkez ülkelerininkiler ile ittifak ederek, ekonomide kendine yeterliğe yönelen ve sosyal boyutu olan millî kalkınma stratejilerinden peyderpey vazgeçti.
1979’da Özal müsteşar olduğunda Türkiye emekçileri 1976’dan beri artan dış borç yükünün, döviz darboğazının, enflasyonun etkilerine maruz kalmıştı. Geçimini kurtarmak için mücadele etmekte idi. Rejim buhranı başlamıştı. Başbakan Demirel’in Özal’ı müsteşar olarak görevlendirmesi Türkiye burjuva sınıfının Washington’da değişen havaya Türkiye’nin uyacağına dair gönderdiği bir işaret idi. Kapitalist âlem de Türkiye’yi İran’ı kaybettiği gibi kaybetmek istemiyordu.
Turgut Özal İstanbul Teknik Üniversitesi mezunu olup çeşitli kamu görevlerinde ve özel sektörde, 1971-1973’te Dünya Bankasında çalışmıştı. Özal Sabancı sermaye grubunun koordinatörlüğünü ve madenî eşya sanayicileri sendikasının başkanlığını yapmıştı. 1979’da Başbakan Demirel kendisini müsteşarlığa getirdi. Özal 1980’de 24 Ocak Kararları diye anılan iktisadî tedbirleri ilân etti. Bunları uygulamak için parlamenter demokrasiyi askıya almak gerekmekte idi. 12 Eylül darbesi olunca Özal hizmetini cuntaya sundu, ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı oldu. Türkiye’nin dış borçları cömert bir şekilde yeniden vadelendirildi, yeni krediler verildi.
Özal 1983’te kurduğu Anavatan Partisinin seçim kazanmasıyla başbakan oldu. 1989’da cumhurbaşkanı seçilip bu makamda iken 1993’te vefat etti.
Özal’ın ekonomiyi yönettiği yıllarda işçilerin grev hakkı bir süre gasp edildi; sendika önderleri işkence gördü ve hapsedildi; KİT’leri özelleştirme hazırlıkları yapıldı; kamu personel rejiminde kadrolu memuriyet yerine giderek sözleşmeli görevlendirme ikame edildi. 1984’te Hazine sermaye piyasalarından ihale ile borçlanmaya başladı. Devletin böyle disiplinsiz denetimsiz ve fahiş faiz hadlerinden borçlanması gelecek nesillerin başına belâ olacak kamu borç birikmesine yol açtı. Özal hükûmetleri bütçe dışı fonlar kurarak kamu gelirlerinin üçte birini meclis denetiminden çıkardı. Özal hükûmetleri ithalatı serbestleştirerek malların, ve 1989’da tam konvertibiliteye geçerek sermayenin Türkiye sınırlarından serbestçe girip çıkmasına izin verdi. İhracata dayalı büyüme stratejisi çerçevesinde işçi ücretlerini yabancı şirketlerden fason üretim siparişi kapma yarışının baskısı altına soktu.
Konvertibilite, yani isteyenin döviz alması, satması, dışarıya veya dışarıdan transfer etme serbestisi yabancı finans kurumlarının topluca Türkiye’de kurumlara borç verdiği, sonra da borçlarını topluca tahsil edip dışarıya transfer ettiği bir sermaye gelgitine zemin açtı. Özal öldükten sonra 1994’te bu sermaye giriş çıkışları Türkiye’de ilk defa bir döviz buhranına sebep oldu. 2000’de uygulanan istikrar programı esnasında aynı tarz sermaye hareketleri ikinci defa döviz buhranına sebebiyet verdi. Bu ikinci buhranda emekçiler tepki gösterir gibi oldu. DSP-ANAP-MHP koalisyonu Dünya Bankasından Kemal Derviş’i ekonomiyi idare etmek ve dışardan destek sağlamak üzere davet etti.
Kemal Derviş üniversite lisans tahsilini İngiltere’de ve doktorasını ABD’de yaptı; 1973-76’da ODTÜ’de öğretim üyesi iken Bülent Ecevit’e de danışmanlık yaptı. 1977’de Dünya Bankasında çalışmaya başladı. Bankada, sosyalist rejimlerin çöktüğü sırada Orta Avrupa’ya, bilahare Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya nezaret eden yüksek makamlarda bulundu. 2001 buhranında Ecevit hükûmetine bakan olarak katıldı. 2002 seçiminde CHP’den milletvekili seçildi. 2005’te Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının başına getirilerek Birleşmiş Milletler örgütünde üçüncü en yüksek makamla taltif edildi.
2001’de Derviş’in görevlendirilmesiyle Türkiye hükûmeti IMF’den ve Dünya Bankasından 20 milyar dolarlık yeni kredi temin etti. Derviş başlattığı Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ile Türk Telekom gibi büyük işletmeleri özelleştirdi, şeker ve tütün piyasalarını kurulların denetimine teslim etti, kamu yatırımlarını azalttı, büyük faiz dışı bütçe fazlası gerçekleştirdi.

Bankadan takviye
Karaosmanoğlu’nun, Özal’ın ve Derviş’in Türkiye tarihinde oynadığı roller büyük ölçüde dünyada sınıf mücadelesinde Dünya Bankasının ve Uluslararası Para Fonunun işlevi ile bağlantılıdır. 1980lerden önce Dünya Bankası çevre ülkelerine proje ve program kredisi verirken bu ülke devletlerinin iktisat politikasına ilişkin şartlar koşsa dahi, çok etkili olamamakta idi.[1] Bu sebeple Karaosmanoğlu 1971’de Erim tarafından bakanlığa davet edildiğinde Dünya Bankasındaki konumu Türkiye kamuoyuna yönelik kendisinin iyi iktisatçı olduğuna kanıt idi.
Buna mukabil Özal müsteşar olduğu tarihte Dünya Bankasının dünyadaki işlevi daha etkili hâle gelmişti. Banka 1970lerde kredi verdiği ülkelerin bütün iktisadî ve sosyal politikalarına ve kalkınma stratejilerine müdahalelerinde etkili olmaya başlamıştı. Özal’ın Dünya Bankasında nispeten kısa süre çalışmasına karşılık, sicilinde Sabancı gibi büyük bir sermaye grubunda ve MESS gibi bir sermayedar örgütünde çalışmışlığı da vardı. Demirel’in, ardından cuntanın Özal’ı ekonomiyi yönetecek kilit mevkilerde görevlendirmesi, Türkiye burjuva sınıfının Washington’da kapitalist dünya sisteminin en merkezî kurumlarına verdiği bir işaretti. Türkiye’nin dış borç ödeme yükünün azaltılmasında Özal’ın atanmasının rol oynadığı tahmin edilebilir. Dünya Bankası Türkiye’nin başarılı yapısal uyum reformlarını cümle âleme örnek göstermek istemekte idi (Toussaint 2006).
Derviş göreve geldiğinde Türkiye yirmi küsur yıl yapısal reform sürecinden geçmişti. Özel sektöre ait sermaye hareketlerinin yol açtığı dış ödemeler buhranına düşen ülkelere bu dönemde Dünya Bankası değil, IMF kredi vererek müdahale etmekte idi. Derviş de TC Hükûmeti ile IMF arasında aracılık etti.
Karaosmanoğlu, Özal ve Derviş sorumlu mevkilere getirildiğinde bunların siyasî parti mensubiyeti olmaması, dolayısıyla bunların siyaset dışı görünümü kendilerine, böylece katıldıkları hükûmetlere güven sağladı. Karaosmanoğlu’nun 1961’de DPT’den ilke uğruna istifa edenlerden olması, bazılarına göre solcu görüşleriyle tanınmış olması kendisine ayrıca itibar sağlamakta idi (solcu görüşlü tanındığı konusunda Boratav 2007). Derviş atanırken de önceleri Ecevit’e danışmanlık yapmışlığı solcu olduğu intibaını uyandırmaya yaradı.
Oysa ki Dünya Bankasında görev yapanlar siyaset dışı değildir. Bilâkis, Dünya Bankasında çalışan kişi dünya çapında bölüşümün yönetimine Türkiye’de hiçbir siyasî makamın ulaşamayacağı bir kudretle katılmaktadır. Dünya Bankası dünya ekonomisini, başta Amerika Birleşik Devletlerinin egemenleri olmak üzere, mülk sahibi sınıfların menfaatleri doğrultusunda düzenleyen en üst kurumlardan biridir. Banka, kredilerini devletleri hizaya getirmek siyasî manivelâ olarak kullanmaktadır (Hudson 1972: 91-128).
Bankada çalışanlar burjuva sınıflara yaptıkları hizmet karşılığında muazzam maaşlar almaktadır. Bu hizmette bir görev de, buhran zamanlarında ülkelerine dönüp hükûmette bankanın politikalarını bizzat uygulamak olmaktadır. Ancak Dünya Bankasında çalışanlardan, sisteme kökten cephe almasa da, kurumda bir süre çalışıp neye hizmet ettiğini gördükten sonra politikalarını alenen teşhir edip eleştiren Robert Wade ve Joseph Stiglitz gibi ehl-i namus insanlar da çıkmaktadır.

Kaynakça
Boratav, Korkut. 2007. The class content pf the September 12 Regime in Turkey. www.sendika.org/english/yazi.php?yazi_no=13255 (27.5.2008).
Hudson, Michael. 1972. Superimperialism: The Economic Strategy of American Empire. New York: Holt, Winehart and Winston.
der Spiegel. 1954. Nur Allah weiß Bescheid. 15/1954 sayısı. http://wissen.spiegel.de/wissen/dokumant/dokument/dokument.html?id=28955721&top=SPIEGEL (2.6.2008).
Toussaint, Eric. 2006. The World Bank’s support of dictatorship in Turkey. 30 October 2006. http://www.cadtm.org/impri
[1] Örneğin 1952’de Demokrat Parti hükûmeti, Dünya Bankası yetkililerinin DP’nin iktisat politikalarını eleştirmesi üzerine Ankara’daki banka temsilcisini maiyetiyle beraber ülkeyi terk etmeye mecbur etmişti (Der Spiegel 1954: 24).


doğudan, sayı 6 (Temmuz-Ağustos 2008)

No comments: